"Ah ne güzel sıcacık bir sabah!" dedim. "Sıcak deyince dün gördüğüm rüya aklıma geldi" dedi. Daha ben sormadan anlatmaya başlamıştı bile. " Sıcak çikolata diyarındayım. Marshmallow'dan bir kayığın içindeyim. Her yer sıcacık ve çikolata kokuyor. Dayanamayıp kayığımı yemeye başlıyorum. Öyle lezzetli ki. Bittiğinde kendimi çikolata denizinde buluyorum. Yeni bir marshmallowa yüzüp içine binmem lazım. Ama içi çukur olmadığı için bir ısırıkla kayık haline getirmem gerekiyor. Etrafa bakıyorum herkes bunu yapıyor. Çok eğlenceli." Derin bunları bir çırpıda anlatırken içim neşeyle doluyor. Sonra dün gece ki Fransız sanat filmlerine benzeyen renksiz rüyamı hatırlıyorum . Hadi gerçek hayatta neyse de, rüyada bile yaratıcılığı kaybediyoruz demek. Ve çocuklarımız hayallerini baskıyla renksizleştirsinler diye korkunç bir eğitim sistemi yaratmışız.
Geçmiş bir zamanda bir sanatçının biyografisini okumuştum. "Yaratıcılığımın kalıcılığını anneme borçluyum" diyordu. Şu an çok hatırlamasam da kelimeleri aşağı yukarı şöyleydi: " Ufakken bir gün dolaptan sütü çıkarırken, süt kutusu elimden kayıp yere döküldü. Annem geldiğinde çok korkmuştum ve suçluluk hissediyordum. Yavaşça eğilip saçımı okşadı ve 'demek sütten bir göl yaptın' dedi. 'Bakalım gölün kıyısına bir ev çizebilir miyiz?' Sonra yanıma çömeldi ve birlikte dökülmüş sütten çeşitli şekiller yaptık parmaklarımızla. Eğlencemiz bittiğinde bir bez tutuşturdu elime ve 'hadi artık temizlik vakti' dedi.
Bu sadece hatırladığım bir anımdır. Ama annemin varlığı yaratıcılığımın körelmemesine neden oldu. Sanatçı, çocuksu yaratıcılığını kaybetmemiş kişidir." Bu hikaye beni çok etkilemiştir hep. Derin o zamanlar henüz portakalda vitamindi ama ben ilerde bir çocuğum olursa içindeki cevheri köreltmemek için elimden geleni yapacağıma kendimce söz vermiştim. Kendi çocuğumda dahil diğer tüm çocukların içindeki yaratıcı hazineyi görüyorum. Bu hazineye değer verilmediği bir ülkede yaşıyoruz biliyorum ama en azından bari evde bu güzelliğin farkına varalım ve onların içindeki kristalin keşfiyle neşelenip hayallerimizi hatırlayalım.
Bence şunu hiç aklımızdan çıkarmamalıyız; onları kendimize benzetmeye çalışmak yapılacak en büyük hatadır! Çünkü zehirlenmiş zihnimizin doğru saydığı her şey bir ilizyondan ibarettir. Herkesin biricikliğini unutmuş olan bir zihin zehirlenmiş bir zihindir. Hepimizin aynı olmasını isteseydi hepimizi aynı yaratırdı değil mi? AynI yaratmadığı gibi hepimizin içine de farklı yetenekler gizledi. Bu yeteneklerin ortaya çıkması için ya fırsat yaratılır ya da yaratılmaz. Yaratılamıyorsa kayıp hazine yitip gidecektir. O nedenle çocuklarımızi sokmaya çalıştığımız her kalıp, yeteneklerini bir bir soldurmaktan öteye geçmez. Onları kendimize benzetmek yerine biz onlara benzemek için çaba harcamalıyız. Aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken şey onların bizden çok daha fazla kaynağa yakın oluğu ve hala yaratıcının sesini duyabildikleri.
İçimdeki çocuktan içinizdeki çocuğa sevgiyle. Orda olduklarını biliyorum, sadece saklambaç oynuyorlar ;)
Lokmalarını küçük
tutmuştu ki, zevki uzun sürsün. Lakin çikolatalı eti formu, sadece bir bardak
çay içimi süresince ona zevk verebilmişti. Ufacık bir kırıntının dahi ziyan
olmasına izin veremezdi zira tüm gün bu ara öğün saatini beklemişti. Kocaman
dişlerini siyah çikolata kaplı, bisküvi taklidi yapan suntaya son kez
değdirdiğinde, olan oldu. Çayının son yudumu için ayırdığı son lokma, bu güçlü
ısırığa dayanamamış, kendini sarsıntının etkisiyle dudaklarının arasından
mermer zemine bırakmıştı. Birkaç saniye şaşkınlık içinde masumca yerde yatan
son lokmaya baktı. Artık o son lokma bile değildi. Son lokma çoktan o,
şaşkınlık içinde kırılan parçaya odaklanmışken, son yudumdan bir önceki yudum
çay ile midesine doğru çetrefilli bir yolculuğa çıkmıştı. Yerdeki parçaya bir
kez daha baktı, belki de kimse görmeden ağzına atıverirdi. Çocukluğundaki gibi
üflese ya da pantolonuna sürse temizlenmez miydi? Pantolonuna sürülmüş
çikolatalı bisküvi fikri hoşuna gitmedi. Tiksintiyle ekşimiş yüzünü ekranına
geri döndürdü. Belki de ofiste zevk süresini arttıracak başka şeyler
bulmalıydı. Patronundan yaratıcılığını ortaya çıkarabileceği fikirler mi
istemeliydi? Başkalarına yardım etmek çözüm olur muydu ki? Bulduğu hiçbir fikir
onu tatmin etmiyordu. Uzun süreli zevk için daha farklı bir şeye ihtiyacı
vardı. Sonunda uzun çubuk krakerle büyük bir kupa çayda karar kıldığında yüzünü
bir huzur kaplamıştı. Hayatı o kadar da karmaşık hale getirmenin bir anlamı
yoktu ki. Bazen ihtiyacın olan şey sadece basitçe kastettiğin şeydi. Uzun zevk
= Uzun çubuklu kraker. Şşşşttt fesatlık yok fesatlık;)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)