22 Kasım 2014 Cumartesi 0 yorum
Uyuklayan güzel" ufak bir nüansla benzer ismi paylaştığı talihsiz prenses gibi sadece bir masal kahramanı değildi. O otuzlu yaşların sonunda, son derece gerçek bir modern çağ insanıydı aynı zamanda. Daha doğar doğmaz iyi kalpli akrabalar ona güzel dileklerini sunarken, kötü kalpli kapitalist sistem perisi "yaşamak için değil, çalışmak için yaşa!" dileğiyle onu sonsuz gibi görünen bir çarka mahkûm etmişti. Cuma akşamı güzel bir plan yapabilecekken, kendini evinin salonunda, göbeğinde haftalardır bitiremediği kitabı, bir yandan bilgisayarını başlatmak için sağ kolunu mümkün olduğunca kanepenin sol köşesine doğru esnetir, bir yandan da sol eliyle whatsapptan mesaj atan arkadaşının yazdıklarını görebilmek için telefonuna uzanır buldu. Çapraz haldeyken neden bu saçma pozisyonda olduğunu düşünüyordu. Bu kadar esneme onu biraz germişti ama olsundu flamenko hocası görse kesin onunla gurur duyardı. Belki de sol kolunu bilgisayara uzatsa her şey onun için daha kolay olacaktı ama Mouse’u kullanmak için sağ eline ihtiyacı vardı. O bir sağlaktı. Tamam bazen de salaktı ama şimdi değil! Tüm bunları düşünürken kızının tam olarak kapatamadığı televizyonun kapkara ekranındaki "sinyal yok" yazısı sinsice ona göz kırptı. Kapatıp ekranı toptan karartmak istedi. Keşke kumanda bedenine bu kadar uzak olmasaydı. Şu an elinde olsa "uzaktan kumandanın adını, "uzak kumanda" olarak değiştirirdi. Kumandanın üzerinde durduğu sehpaya koltuğunun uzaklığı gözüne bir Ankaralı olarak, Atakule'nin Ümitköye uzaklığı kadar feci mesafeli göründü. Öyle yorgundu ki saat on bir olmasına ve bunca uyarana rağmen yine de uyukluyordu. Bu laneti bozabilecek tek şey yaratıcı ve özgür bir hayatın öpücüğüydü. Daha önce bir çok kişi bu çarkı kırmayı denemiş ancak canavara yenik düşmüştü. Bakalım bu öpücük gelip prensesi kurtarabilecek miydi?
 
;