19 Haziran 2014 Perşembe

5 BULUŞMA KURAL İHLALİ


Apartmandan çıktığında kendini bok gibi hissediyordu. Kelimenin tam anlamıyla bok, hatta bombok. Hislerine bir türlü anlam veremedi. Biraz önce adamın evinden ayrılırken ne kadar da şen şakraktı. Kapının eşiğinden yaptığı birkaç espiriye kikirdeyerek karşılık vermişti ama işte iki üç merdiven sonra huzursuzluk içini kara bir bulut gibi kaplayıvermişti.“Bence iki çeşit fil var” diye geçirdi aklından. “Biri şu National Geografic’de izlediğimiz kocaman sevimli yaratık, diğeri de şu an göğüs kafesimin üstünde oturan kocaman sevimsiz ağırlık!”

Evleri çok yakındı, yürüyebilirdi ama yağmur yağıyordu. Tam taksi için elini kaldırmıştı ki telefonunun o korkunç melodisi duyuldu. Melodiden ziyade bir bilim kurgu filminin, uzaylı istila sahnesi geri plan müziği gibiydi. İlk duyulduğunda gerçekten ürkütüyordu. Ayrıca patronunun arama melodisiyle sabah alarmının melodisini de aynı yapmıştı. Her sabah patronu arıyormuş gibi endişeyle uyanıyordu. Bunu kendine neden yaptığını düşündü. Belki de kendine acı çektirmekten zevk alıyordu. Mazoşist miydi? Sanmıyordu ama yine de biraz acı zevkli olabilir diye geçirdi içinden. Nihayet kocaman çantasındaki diğer gereksiz herşeyi elleyip, debelendikten sonra  telefonuna ulaşmış ve beşinci çalışında açmayı başarmıştı.

“Alo?”
“Aşk kraliçesiyle mi görüşüyorum?”
“Pek sayılmaz!”
“Nedenmiş o?”
“Kendimi kraliçeden çok araba altında ezilmiş sümüklü böcek olarak tanımlardım”
“Aaa neden ki o?”
“Off ya klasik mevzu işte. Dün gece onda kaldım”
“Eee ne var ki bunda?
“Ne demek ne var? Sevişmeden önce 5 buluşma kuralını ihlal etmiş oldum!”

Yakın arkadaşı telefonu kapatmadan önce “sevişmeden önce en az 5 buluşma kuralı”nın saçmalığı hakkında mantıklı açıklamalarda bulunmuş, onu böcek gibi hissetmekten kurtarmak için elinden gelen tüm şirinliği yapmıştı ama ne söylediyse nafileydi. Nedense adamın tüm ilgisinin bu erken sevişme nedeniyle kaybolacağına inandırmıştı kendini. Ve bu düşünce içini kemiriyordu.

Kendini eve atıp su ısıtıcısının düğmesine bastı. Aktarın hazırladığı bitki çayı karışımı iyi gelirdi belki kafa karışıklığına. Keşke geçen gün internette gördüğü depresyon kazağından sipariş etseydi. Şu an o kazağa o kadar ihtiyacı vardı ki. Kafası ve kolları dahil tüm uzuvlarını o kazağın içine saklamak istiyordu. Belki de yatağa uzanıp kendini yorganın altına gömmeliydi. Aslında boşuna endişeleniyor da olabilirdi. Belki de adam o kadar erken seviştiği için onu yargılamazdı. Dünyadaki adaletsiz düzene lanet okudu. “Erkeklere eşitiz” diye bas bas bağıran kadınlar geldi aklına. Yaptıkları ne beyhude bir çabaydı. Bir kızla beşinci buluşmasında yattı diye hangi erkek kendini depresyon kazağına gömmek isterdi ki Allah aşkına?  Erkeni bırak geç olduğunu bile düşünürdü adamlar. Aslında ona göre görür görmez bile yatağa gidilebilirdi sonuçta bu bir sevgi paylaşım biçimiydi. O an karşındakinden çok etkilenmişsen ve içine almak, ruhuna dokunmak istiyorsan kim engel olabilirdi ki? Ama öyle değildi işte. En çağdaş görünen erkek bile eninde sonunda kadınları sınıflandırıyordu ve erken sevişmenin bedeli “eğlenilecek kız” damgasını yemekti. “Eğlenilecek kız” erkek tarafından hak edilen yeterli ilgi ve sevgiyi hak edemeyecek kız anlamına gelmekteydi. Yani kız bir kere o yaftayı yemişse, artık ağzıyla kuş tutsa, kırk takla atsa bile değer verilen kız kategorisine giremezdi.

Yağmur hala tüm yoğunluğuyla devam ediyordu . Evet emindi kesinlikle yağmurdan hoşlanmıyordu. Zaten daralan içini iyice daraltıyordu. Kupasına önce sıcak suyu koydu, bitkilerden bir tutam atsa yeterdi. Geçen sefer çok fazla koymuştu da tüm akşamı uyuklayarak geçirmişti. Sadece rahatlamak istiyordu uyuklamak değil. En sevdiği koltuğun en sevdiği köşesine kıvrıldı. Tüm gece yavaş yavaş gözünün önünden geçmeye başladı.

Önceki akşam üzeri adam aramış buluşmak istediğini söylemişti. Tüm gün bu çağrıyı beklediği için çok heyecanlanmamıştı ama adam onu evine davet edince işte nefesi kesilmişti. Kapının çaldığı bahanesiyle telefonu apar topar kapatıp,  hemen bir hışım onları tanıştıran arkadaşını aradı. Adamın evine gitmek, hem de erken gitmek çok tehlikeli olabilirdi. Aslında gitmeyi çok istiyordu ama onay almaya ihtiyacı vardı. Arkadaşı telefonda içini rahatlatacak bişey söylememişti doğrusu. “Evdeki gidişat tamamen senin tavırlarına bağlı” demişti. “Tabii ki adam üstüne atlayacak değil. Sen eline koluna hakim olursan sıkıntı olmaz. Ama sana tavsiyem içki içme. İçki içince kontrolü kaybediyorsun biliyorsun”. Evet biliyordu! İçki içince kontrolü kaybedebiliyordu ve bu durum daha önceden de başına bela açmıştı. Sonunda kararını verdi. Gidecekti ama içki teklifini reddedecekti ve makul bir saatte evine dönecekti. O kadar zor olamazdı. Hem adamın yaşadığı evi çok merak ediyordu. Birinin yaşadığı ev onu anlatırdı. Ve önüne gelmiş bu hızlandırılmış tanıma fırsatını kaçırmak istemiyordu.

Taksi’de sürekli içki içmemesi ve erken kalkması gerektiğini kendine telkin etti. Adam kapıyı açtığında ise tüm telkinleri uçup gitmişti. Kapı kısa bir koridordan, sade ama şık döşenmiş bir salona açılıyordu. İki kişilik romantik bir masa hazırlamıştı. İki kadeh ve peynir tabağı yanında ufak tefek atıştırmalıklar. Bu güzel sunum karşısında adam puan kazanmış ama kendisi kaybetmişti. Zira bu masada oturup da soda içeceğini söyleyemezdi. Evi gözleriyle tararken bir yandan da “ sadece bir kadeh içerim” diye geçirdi içinden. Adam her zamanki sıcaklığıyla kendisini masaya davet etmiş ama gerginliğinin de nedenini sormayı ihmal etmemişti. Nasıl gergin olmasındı ki? Bir kere etkilendiği adamın evindeydi, yalnızlardı ve içki masasında oturuyordu. Şimdi bundan sonrası artık ona kalmıştı. Tüm hünerini gösterip ustaca ikinci içki kadehini reddedip, erkenden mekanı terketmeliydi.

Elbette herşey planladığı gibi gitmiyordu. Konular birbirini kovalıyor, muhabbet iyice derinleşiyordu. Bu arada neredeyse şişeyi bitirmiş ve ikinci şişeye başlamışlardı ve saat çoktan gece yarısını geçmişti. Tuvalete gidip döndüğünde adamı masadan kalkıp koltuğa oturmuş buldu. Kalbi çarpıyordu. İki kişilik koltuğa onun yanına oturursa kişisel alanlarında bir yakınlaşma doğmuş olacaktı ve bu tehlike sınırlarına bir adım daha yaklaşmak anlamına geliyordu. Başka bir koltuğa oturmak ise komik bir hareket olacaktı. Komik olandansa tehlikeli olana yönelmek her zaman daha çekiciydi ve gidip adamın uzun bacaklarının yanına ilişti. Beş dakika geçmiş ya da geçmemişti ki aniden toparlandı ve “Ben gidiyorum” diye tısladı. Adam şaşırmıştı fakat sakince “Bu gece kal istersen, istemediğin hiçbir şey olmaz merak etme” dedi. “Çok içtik ve bu saatte seni eve bırakmaya çok üşeniyorum.” Bu sevimli itiraf karşısında bu kez şaşırma sırası ondaydı. Birkaç saniye kafasında muhakeme yaptı ve kalmaya karar verdi. Vermiş olduğu karardan sonra da artık daha fazla sorgulamanın doğru olamayacağını düşündü. Neticede almış olduğu bir karar vardı ve artık endişelerle kafasını şişirip bu anı mahvetmenin anlamı yoktu. Adam eline kendisine kocaman gelecek bir tişört tutuşturdu. Sonra da elinden tutup odasına götürdü. Yatağa uzandıklarında hala çok endişeliydi. Kendini korumaya alması gerektiğini hissediyordu ama o kadar savunmasız bir pozisyondaydı ki. Kuzu kuzu bir adamın yatağına girmişti, şimdi de kendini korumaya çalışıyordu. O an hiçbirşey söylemeden kaçmak iyi bir fikirmiş gibi göründü. Öylece eşyalarını toplayıp kaçmak. Fakat bunu yaparsa adam onun deli olduğunu düşünecekti. Zaten herkes onun deli olduğunu düşünüyordu. Henüz bu yönünün açıkça ortaya dökülmesine hazır değildi. Derin bir nefes aldı ve içgüdüsel olarak sırtını adama döndü. Adam da son derece sıcak bir şekilde gelip sırtından ona sarıldı. Sıcak nefesini yoğun bir şekilde hissediyordu. Adam sarılmanın dışında hiç bir harekette bulunmadı. Sadece birkaç saniye sonra uzanıp yanağına bir öpücük kondurdu. Bu davranıştan çok etkilenmişti. Resmen acele etmiyor, onun istemediği bir şey yapmak için ısrar etmiyordu. Bu olgun davranış neticesinde gözleri doldu. Yıllarca saçma sapan ilişkilere girmiş, aptal heriflerle takılmıştı. Bazen hiç istemediği halde adamların ısrarlarına dayanamayıp yataklarına girdiği bile olmuştu. Bu anılarını tiksintiyle hatırladı. Şimdi bu adamın yanında tek hissettiği şey huzurdu. Ve keyfini çıkarmaya karar vermişti. Birkaç dakika sonra her ikisi de kendilerini uykunun karşı konulmaz gücüne teslim ettiler.

Sabah uyandığında bir çift kolun boğazının etrafından dolanıp vücudunu ahtapot gibi sardığını farketti. Kolları yavaşça yatağa bırakıp, parmak ucunda yüzünü yıkamak üzere banyoya gitti. Makyajını çıkaramadığından rimeli akmış tüm yüzüne yayılmıştı. Kıvırcık saçları tepesine toplanmıştı ve kocaman tişörtüyle küçük bir varil gibi görünüyordu. Aynadaki aksine dil çıkardı. Diş fırçalarıının arasından kendisininkini aradı. “Benim diş fırçam hangisi acaba?” diye aklından geçirince yüzünü bir gülümseme kapladı. Adamla tanışalı daha iki hafta olmuştu ve evinde şimdiden bir diş fırçası vardı ve bu durum onu keyiflendirmişti. Dün tişört verdikten sonra bir de diş fırçası temin etmişti ısrarlarına dayanamayıp. Fırçaladıktan sonra özenle adamınkinin yanına koydu. Fırçaları yan yana dursun istiyordu, bunu çok romantik bulmuştu.

Yine parmak ucunda salona gitti. Evi ilk kez alıcı gözle inceliyordu. Adamın ince zevkinden gerçekten çok etkilenmişti. Herşey inanılmaz düzenliydi. Hatta fazla düzenli! “Bu eve sürekli kadın geliyordur” diye geçirdi içinden, “zira bu kadar düzenli ve temiz olması mümkün değil”. Kütüphanede bir sürü kitap vardı. Çok garipti sanki kendi kütüphanesine bakıyordu. Kitapları neredeyse birbirinin aynıydı. Bu durum yine istemsiz gülümsemesine yol açmıştı. Kitap zevkleri bile uyumluydu. Birlikteyken çok eğleniyorlardı, Espiri anlayışları kesinlikle birbirini tutuyordu. Daha ne olsundu? Bu adam kesinlikle ideal sevgili adayıydı. Etrafa göz gezdirmeye devam ederken dün birlikte oturdukları ikili koltuğa resmen kendini bıraktı. Hala sabahın 7’siydi ve çok uykusu vardı. Ve o yatağa geri dönemezdi. Ama çekip de gidemezdi çünkü bu çok büyük bir saygısızlık olurdu. Salonda kalıp uyanmasını beklemeye karar verdi. Bu arada eline bir kitap alıp, kahve içerdi belki. Sessiz olmaya çalışarak kahveyi aramaya başladı Olduğundan emindi dün koltukta otuturken içmek isteyip istemediğini sormuştu. Tüm çekmeceleri açıyor, dolap kapaklarını kapatıyor ama lanet kahveyi bulamıyordu. Hızlandığında kontolü kaybetmişti ve açtığı son kapak büyük bir gürültüyle kapandı. Uyandırmadığını umarak dişlerini sıktı ama çok geçti. Koridordan sürünen ayak sesleri geliyodu. Adam karmakarışık olmuş saçları, uykulu gözleri,  çıplak göğsüyle karşısında duruyordu. Yutkundu. Kollarına atmamak için kendini zor tuttu.

“Ne arıyorsun?” dedi adam şaşkınlıkla
“Kahve” diye masumca cevap verdi.

Adam yarım ağız gülümseyi bir dolabın kapağını açıp arkalardan kahve kutusunu çıkardı.

“Bayağı gerideymiş, benim boyum yetmezdi” dedi kadın.

Adam yine gülümseyip yüzüne dökülmüş saçlarını elleriyle arkaya doğru toparlayarak koridora yöneldi ve kendini yatağa tekrar yatağa bıraktı. Kadın sessizce adamın ayak seslerini dinliyordu. Banyoya mı gitmişti? “Hayır” Basbayağı yatağa tekrar dönmüştü ve durum çok kışkırtıcıydı. Adamın bu ilgisizliği kadının ilgisini arttırıyordu ve yatağa gitmemek için kendini gerçekten zor tutuyordu. En sonunda egosuna yenildi. Onu kandırmayı başaran zihni sayesinde kendini koridordan geçip yatağa doğru yönlenirken buldu.

İlk sevişmeleri olmasına rağmen ateşli ve duygu doluydu. Tenine dokunmaktan, tenine dokunulmasından çok keyif almıştı. Sonra adam “Sen yatakta kal ben sana kahvaltı hazırlayım” diyerek birkaç puan daha alıp hanesine kazıdı. Kalktığında güzel hazırlanmış bir kahvaltı sofrası onu bekliyordu. Masada gözgöze gelmekten çekiniyorlardı ama yine de güzel sohbetin ardı arkası kesilmemişti. “Konuşacak bu kadar çok konuyu nerden buluyorlardı?” “Mükemmel uyum bu olsa gerek” diye geçirdi içinden. Sonra kapıda kikirdeşip ayrılmışlardı ve hikayenin gerisi ortadaydı. Şimdi evdeydi ve bir depresyon kazağına ihtiyacı vardı hem de Haziran ayında! Harika bir gecenin ardından bu kadar kötü hissetmek hiç adil değildi.

Koltukta yarı uyuklar vaziyette düşünceleriyle cebelleşirken tekrar telefonu çaldı.

“Düşündüm de 5 buluşma kuralını ihlal etmedin sen!” dedi telefondaki ses.

Yakın arkadaşı konuşmaya hep böyle ortasından girerdi o nedenle alışkındı. Sakince “Ne demek istiyorsun?” diye sordu.
“Bak şimdi. 4. buluşmanızı bu adamın evinde geçirdiniz değil mi?”
“Evet?”
“Ve o geceyi seks yapmadan geçirdiniz”
“Evet?”
“Yani ertesi gün seviştiniz”
“Ay evet öff.”
“O halde rahatlayabilirsin. Teknik olarak 5. buluşmada yattınız 4.’de değil! Bu duruda kural ihlali yapmamış oluyorsun”

Birden dakikalar gibi gelen bir sessizlik oldu ve sonra ikisi de kahkahayı patlattılar. Hatta öyle ki telefon elinden düşmüştü ve hala gülüyorlardı.


Kapattıktan sonra telefonu koltuğun üzerine bıraktı. Elinde kupası pencereden baktığında, zamansız yağan yağmurun yeni silinmiş camını nasıl da kirlettiğini düşündü. Haziranin ortasında yağarak, iki gündür ilgilenmediği sardunyalarını onun yerine sulamış, yaşadığı bozkırı yemyeşil yapmış ve ılık havasıyla etrafındaki herşeyi yumuşatmıştı ama az önce taksiden inip eve girene kadar da onu baştan aşağı ıslatmıştı. Sessizce yüzünü buruşturdu. Ve birden tuhaf birşey oldu. Kapalı hava artık kötü hissettirmiyordu. Hatta içini daralttığını sandığı yağmuru artık belki sevmeye bile başlamıştı. Bu ani duygu değişikliğine anlam veremedi fakat sonra bir kez daha hatırladı  ki; yaşam sadece kişi, olay ve "an"a nereden baktığından ibaretti. Hayat güzeldi, egosuna ve tüm zihin oyunlarına rağmen!

0 yorum:

Yorum Gönder

 
;