18 Mart 2011 Cuma 4 yorum

21 YILDA ÖĞRENDİKLERİM LİSTESİDİR:








21 yıl, çünkü 36 yıllık hayatımın ilk 15 yılında salak olup herşeyden bihaber olduğum kabul edilirse geriye 21 yıllık bir zaman dilimi kalıyor. 21 koca yıl ve benim öğrendiklerim şu bi elin parmaklarını geçmeyecek bi kaç hayat dersi. Ama çok önemli dersler, bunları öğrenene kadar sürekli kafama kakılması gerekti, öyle Hayat Bilgisi gibi okumakla öğrenilmiyor bunlar. Öğrenene kadar hayat sürekli ısıtıp ısıtıp farklı versiyonlarını önüme sundu ta ki sen en sonunda gerçekten öğrenip yeni bir bakış açısı geliştirene kadar. Şimdi bakalım kafama kakılarak şu hayattan ne dersler çıkarmışım:

  1. Hermafrodit bir beyin yapısı geliştirmeye çalış. Öyle bön bön bakma “hermafrodit beyin” ne diye. Tamam ben uydurdum bu terimi ama içi dolu, öyle boş boş atmadım. Hermafrodit yani çift cinsiyetli beyin. Ne tam kadın ne de tam erkek gibi düşüneceksin. Biraz gay bi düşünce yapısı yani ama mutluluğun anahtarı burda. Yani tam bir kadın gibi düşünüp her olayda sebep sonuç ilşkisi arar, detaylara takılır, herşeyde duygularını ön planda tutarsan sıçarsın. Erkek gibi de sonuç odaklı, duygu yoksunu ve herşeyi mantık çerçevesinde düşünürsen de sıçarsın. Olaylar mantık çerçevesinde gider ama bazen de içgüdülerimiz bizi güzelce yönlendirir. Bazı şeyler mantıklı olmadığı gibi bazı şeylerin de cevabı aslında çok açıktır. Hiçbişey göründüğü gibi değildir denir ama bazı şeyler de tam göründüğü gibidir. Misal, bi erkek telefonunuzu aldığı halde sizi aramıyorsa, başına bişey geldiği için değil, başka birini bulduğu için ya da sizin görüntünüz ortadan kaybolduğunda artık sizi düşünmediği aklınıza gelmediği içindir. Erkek beyin yapısı için de bi örnek: Eğer bi kadın durup dururken ve sizce çok anlamsız bi çıkış yapmışsa lütfen geriye yönelik bi sorgulama yapın. Muhtemelen hiç de istemediği bi şeye zamanında evet demiştir. Ve bunun faturasını yeni kesiyodur. Yani diyeceğim o ki duygularını göz ardı etmeden daha düz ve daha az detaycı düşünmeye çalış.
  2. Aşık ol! Karşı cins olmasa mutlaka şu hayatta tutkuyla bağlandığın bişey olsun.
  3. Birini seviyosan kardeşim, git direk yüzüne söyle. Ben seni seviyorum de. Çok seviyorsan çok seviyorum de. Hiçbizaman fırsatın olmayabilir ve aniden hayatından çıkıp giderse öyle mal gibi kalırsın, sevgin içinde patlar.

Birini sevmiyosan da kibarlık etmek için yanında durma. Sevmiyosan sevmiyosundur, varlığını kabullenmek için harcadığın kuvvet üzerinde yoğun bi stres yaratır ve bu stres içini sıkar, boğar. Birinden hoşlanmıyosan mutlaka bi nedeni vardır, o nedenle hislerine güven

  1. Sonsuz mutluluk diye bişey yok. Mutluluk bi sonuç diil ona giden yol ve çabandır. Hedef koy, hedefsizlik monotonluk getirir. Monoton bi hayat da bence bi tür ölüm halidir.
  2. Biraz deli ve kaçık ol. Şu hayata bi kere geldiğimizi var sayarsak güzellik ve nimetlerinden faydalanmamızı engelleyen kurallara karşı durmanın en güzel yolu deliliktir. Böylece yaptıkların rahatlıkla hoş karşılanır.
  3. Aile önemlidir ama dostluk da en az aile kadar önemlidir. Bi zaman gelir ve bakarsın dostların aile bireylerinden daha yakın olmuş sana. Ayrıca dostluk ilişkisini, kadın – erkek ilişkisi gibi yönetmek zordur hatta bazen daha bile zor. Barışma sevişmesi yapamazsın. Sevişince geçmez. O nedenle kırılacak noktalara getirme, sen alttan alsan ne olur biraz da…
  4. Evlilik, yönetilmesi gereken bir kurumdur. Biri YK başkanı biri genel müdür rollerini üstlenmeli şirketi en iyi şekilde yönetmenin yollarını bulmalıdır. Arkadaşlık en önemli unsurdur. Arkadaşın değilse evlilik bi süre sonra çookk sıkcı bir hal alır. Bir de SONSUZ AŞK YOKTUR, evlilikten sonsuz aşk beklenmemelidir. Her akşam kapıyı çaldığında ilk aşık olduğumuz dönemde olduğu gibi aşırı heyecanla kapıyı açsaydık bir süre sonra kalp krizi geçirirdik. Ama seks önemlidir. Adama ya da kadına artık dokunmak istemiyosan orda iş bitmiştir. En iyisi yolları ayırmaktır.
  5. Kendini sev, herşeye rağmen. Ve bazen de bencil ol! Tüm hayatın boyunca kimseye kendine olduğu kadar acımasız davranmadın. Kendin tarafından daha iyi davranılmayı ve takdir edilmeyi hakediyosun. Sen iyi davran ki başkaları da sana iyi davransın.
  6. Olumsuz düşünceler olumsuz olayları getirir. Mümkün olduğunca kahkaha at, hayatı iyi tarafından görmeye çalış. Görülecek bi iyi taraf yoksa şu sözü kendine tekrar hatırlat: “ Birşey olmuyorsa ya olmaması gerektiği içindir, ya da daha iyi birşey olacağı için”.
  7. İnsanoğlu hayatta kalmaya programlıdır. Başına ne gelirse gelsin mutlaka kalkıp yoluna devam edebilirsin. Bittim dediğin andan itibaren tamamen tükenmene daha çok var. Düşünce kalk ve yoluna devam et.
  8. Anın keyfini çıkar, bugün ya da yarın yoktur. Geçmiş geçmişte kalmıştır, gelecekse tam bir muammadır. Tek gerçek şey şuandır. Anın geçmiş olmadan tadını çıkarmaya bak, mutlu olmak için bişeylerin tam olmasını beklersen daha çok beklersin.
  9. Asla asla demeJ Ben tükürdüğümü çok yaladım. Öğrendiğim en önemli derslerden biri budur. “Hayatta yapmam” dediğim herşeyi yapmış biri olarak kimsenin ayakkabılarıyla yürümeden onu yargılamamayı öğrendim. Yapılan hertürlü abuk davranışın bir sebebi vardır. “Asla yapmam, ben hayatta yapmam v.s.” gibi yargı cümlelerini mümkünse hiiiççç kullanma.
  10. Ve son olarak çocuk yap, yapamıyorsan evlat edin, edinemiyosan, dayı,teyze, amca, hala, arkadaşının çocuğunun en sevgilisi falan bi bişey ol. Çocuklar hayata bakış açımızı saflaştırır, sabrımızı geliştirir, yaşamımızı şenlendirir.

Hayatı seviyorum ben, herşeye rağmen, tüm olumsuzluklarıyla… Bugün hayatımın geri kalanının ilk günü, 36 yaşımı bitirdiğim gün. Bu dersler bu yaşa kadar öğrendiğim ve uygulayabildiklerim. Önümdeki gelecek yıllar da bana yeni şeyler öğretecek. Hayattan bayağı korksam da getirecekleri için heyecan duyuyorum. Gittiğim en zor okul burası ve hayat okulu bişeyi öğrenmeden seni asla bir üst sınıfa geçirmiyor. Hepimize iyi dersler iyi öğrenceler diliyorum. Esen KalınJ)))

14 Mart 2011 Pazartesi 3 yorum

DİLİNİZİ BUZLUĞA YAPIŞTIRMAYIN
















13 - 14 yaşlarındayım öyle küçük filan da değilim yani. Evdeyim, sıkılıyorum ama yapacak pek bişey yok. İnternet minternet yok o zamanlar, konuşabileceğim tüm kız arkadaşlarımla telefonda çene çalmışım. Kitap mitap okumak da istemiyorum, kızkardeşime bulaşmak da.
Peki ben ne yaptım abi? Aniden sanki önemli bişey yapıcakmışım gibi hızla kalktım yerimden, direk buzdolabının kapağını açtım, sonra buzluğun kapağını açtım ve dilimi buzluğun o karlı kapağına yapıştırdım. Tamam öyle Mars’dan yeni dünyaya inmişim gibi bakmayın. Çok salakça olduğunu olduğunu biliyorum. Hem nasıl salakça şimdi anlatırken utanıyorum, bak yer yer kızardım bile ama çok merak etmiştim ya. Çok çok merak etmiştim. Bu bilgiyi ilk aldığımda bilim milim, fizik, kimya, o, bu, şu umrumda değildi. Kendim kanıtlamalıydım, tek istediğim buydu. Dilim o buzluğa yapışırsa ben de kanıtlamanın verdiği huzurla rahatlayacaktım. Olabilir miydi, bir ihtimal yapışmazsa o zaman anlatacak süper bi hikayem olacaktı. “Oğlum ben denedim onu, dilin milin yapışmıyo buzluğa. Yıllarca kandırmışlar bizi. Bilimmiş, kimyaymış, fizikmiş peh” Yani muhtemel repliğim böyle olacaktı ve ben pek havalı olacaktım pek.
Bu bilimsel kanıtlamayı gerçekleştirmek için neden o dakikayı seçtiğimi gerçekten bilmiyorum, yani birden aniden öylece. Hızlıca yerimden kalkıp mutfağa gidişim, kapağı aniden açıp dilimi yapıştırışım hala capcanlı hafızamda. Yani oraya kadar hafızamda da gerisi biraz flu. Kıç korkusundan silinmiş olabilir tabii. Bi süre debelendiğimi hatırlıyorum. Kendimi dilimin aslında yapışmadığını, bi hareketle çıkarabileceğime ikna etmeye çalıştım biçare. Debelenmelerimin boşa çıktığını gördükçe umutsuzluğum giderek daha da arttı. Yoksa ben artık dilsiz mi kalacaktım? Beni burdan kurtarmak için dilimi koparmaları mı gerekcekti? Ya ama ben konuşmayı çok seviyodum ya…Yani içerdekileri çağırabilirdim ama o aptal pozisyonu nasıl açıklayacaktım. Hem zaten insanın dili bi yerde yapışıkken bağıramıyo da ( bi deneyin isterseniz?) . Bi süre sonra teslim olup tüm gücümle bağırmaya çalıştım. Allahım evdekilere sesimi duyurmak bu kadar zor olmamalıydı. Aslında benim yapmaya çalıştığım şeye bağırmadan ziyade böğürme denebilirdi. Benim böğürmelerimi duyup, kızları olduğuma kanaat getirirler miydi ki? Ha buarada evde birilerinin olması da büyük bir şanstı. Eğer olmasaydı sanırım vücut ağırlığımdan dolayı dolap kapağında yapışık kalmış olan dilim yere kadar uzamış, cansız bedenim mutfak karolarının üzerine çuval gibi yığılmış, çaresiz gözlerim pörtlemiş bağırmaya çalışmaktan, öylece bulacaklardı beni. Hayatta da açıklayamazlardı ha bunu yapma nedenimi. İntihar etmeye çalıştığımı düşünürler miydi ki acaba? 3. sayfa haberlerine bile düşebilirdim. Erken ergenlikteki genç kız, geçirmekte olduğu buhran sonucu dilini buzluk kapağına yapıştırmak suretiyle intihar etti. Genç kızın intihar etmek için neden böyle acılı ve meşakkatli bir yol seçtiği henüz öğrenilemedi. Kan görmekten hoşlanmadığı için böyle bir yol seçmiş olabileceği düşünülüyor…
Ya neyse işte bayağı bi debelenip böğürdükten sonra biri geldi. Gelen annemdi, Allahtan hemşire kendisi, soğukkanlı, cool. Benim gibi bi annem olsaydı ikimizde sıçmıştık. O da emin olmak için dilini diğer kapağa yapıştırırdı herhalde. İkimizin de tek kelime etmediğini, gerçi benim kelime edecek bir dilim yoktu ya neyse, çaresiz gözlerle ona baktığımı, onun da bana “önce dilini kurtaralım sonra gerekirse ben sökerim onu yerinden” içerikli bakışını çok net hatırlıyorum. Ve fakat nasıl kurtarıldığımı hatırlamıyorum ya. Galiba ılık su mu ne dökmüştü dilimle dolap kapağı arasına.
Bu hikayeyi şöyle bağlıycam. “Hani insanın başına ne gelirse ya meraktan…….” diye başlayıp devam eden bir deyiş vardır ya, o doğrudur. Sadece bu olayla değil daha başka bi sürü abuk hikaye yaşanmak suretiyle tecrübeyle sabitlenmiştir. Merak gereksiz bir duygudur. Başınızı belaya sokar. Üç nokta!
 
;