3 Aralık 2012 Pazartesi 0 yorum

BEN SİZE DEMİŞTİM!!!


Önce kocaman açıldılar, sonra şaşkınlıkla birbirlerine doğru devrildiler, sonra kısılıp yaşlarla doldular. Ama ağlamaktan değil gülmekten. Ne mi bunlar? Göz göz. İkisi Vedat’a ikisi kardeşim Dido’ya ait. Benim bakışlarım ise şaşkın değil. Üzgün ve sinirli. Tamam biraz bön bön  de bakıyor olabilirim, içinde çokça da “Ben size söylemiştim !” var. Aslında böğürerek ağlamak istiyorum. Ya Allah aşına siz söyleyin:
“Düşerim ben burdan yapmayın etmeyin ben çıkmayım üst kata siz beni dönüşte alırsınız “ dese zavallı bir ölümlü, siz onu yine de zorla üst kata çıkarmak için zorlar hatta arkasından itekler misiniz?.Hele ki bu kadar sakar olduğuma eminseniz bu kız kesin burdan yuvarlanır deyip engellemeye bile çalışmaz mısınız? Sizin gibi duyarlı insanlar engeller tabii ama benim ısrarcı kocam ve pek bilmiş kardeşim ikinci kata sorunsuzca çıkabileceğime inandırmışlar kendilerini bir kere.
“Ne mi bu ikinci kat?”
Dandik bir yazlık diskonun asma katı. Şöyle “John Malkovich Olmak” filmindeki gibi 7 buçukuncu katı olan havalı bir gece klübünden filan bahsetmek isterdim ama bu disko bildiğin zemin katını en fazla 10 merdivenle sevimsiz asma katına bağlayan sıradan bir yazlık disko. Diskonun sahibi akıllı abiler, merdivenlerin üzerine cayır cayır yanan etrafa kıvılcımlar saçan sevimsiz bir yer fişeği koymanın pek havalı diskolarına daha da bir ayrı hava katacağına karar vermiş olacaklar ki merdivenlerin ortasına dikmişler o ucube şeyi. Abicim fişek dediğin pastada olur. Yok, pastadakinin adı maytap mıydı? Herneyse! Ya da havaisi olur bu meretlerin, böyle havaya filan fırlatırsın patlar, neşelendirir seni. Yer fişeği ne ya yer fişeği ne?
Neyse koymuşlar bunlar merdivenlerin tam ortasına fişeği. İnsanlar ellerinde içkiler olmasına rağmen hoyloyloy şeklinde neşe içerisinde geçiyorlar fişeğin yanından, ulaşıyorlar asma kata. Ben hariç bir ben ulaşamıyorum. Yani ulaşıyorum da ulaştığımda artık aynı kişi değilim. Şöyle ki:
Bardan elimize birer 50 lik Efes alıp asma katın yolunu tutuyoruz. Neymiş efendim bu kattan sıkılmışlarmış. Evet çünkü asma katta kuş konduruyorlar zemin kattan farklı olarak. Neyse fişeğin önüne geliyoruz. Siz çıkın fişek alevlerini saçmayı bitirdiğinde ben de arkanızdan gelirim diyorum. Fakat kabul etmiyorlar. Israrla reddediyorum merdivenlerden tırmanmayı. Ama bir şekilde ikna ediyorlar beni. Yani aslında iknadan çok tehdit ediyorlar alçaklar. Önce Dido salına salına merdivenlerin yolunu tutuyor ve kuğu misali fişeğin yanından süzülüp tehlikesiz olan üçüncü merdivene ulaşıyor. Vedat önümeden geçerken başıyla beni takip et mesajı veriyor. O da sakince üçüncü merdivene sağ salim ulaşıyor. Bana o an bir güven geliyor yapabileceğime dair. Bir tür his bu. İçimdeki bu hisse göre hızlı davranırsam bir an önce güvenli merdiven numara üçe ulaşırım. Birinci adımım hızlı ama yine de merdivene sağlamca basıyor, ikinci adımım daha da hızlı ancak ayağımın yarısı merdivende yarısı havada. Üçüncü adımsa merdiven boşluğuna takılıp fena halde tökezliyor. Bu tökezleme sendelememe ve dengemi kaybetmeme yol açıyor doğal olarak. E dengem kaybolunca da düşmemek için beton trabzana tutunmaya çalışıyorum. Aslında benimki tutunma çabasından çok sarılma ya da kucaklama çabası. Trabzanları kucaklardım kucaklamasına da elimdeki 50 lik Efes buna müsaade etmiyor. Yavaşlatılmış görüntü aşağı yukarı şöyle. Tökezliyorum, trabzanlara doğru bir hamle yapıyorum. Elimdeki bira bardağının kalın tabanı beton trabzana vuruyor. Bu vuruş dengemi yeniden kazanmamı sağlıyor ancak bardağın içindeki biranın tamamı çarpmanın etkisiyle bir kütle misali havalanıyor ve tahmin ettiğiniz üzere başımdan aşağıya boşalıyor. Bu olay saniyeler içerisinde gerçekleşti elbet ancak ister inanın ister inanmayın biramın havalanışını, havada kütle halinde toplanışını ve başımdan aşağı boca oluşunu filan hep seyrettim ben. Lakin kaçamadım. Vedat ve Dido arkalarına döndüklerinde yerde değildim. Tehlikesiz merdiven üçteydim, ayakta!. Beni öyle ıslak balık gibi ayakta bön bön bakarken gördüklerinde hikayenin başında anlattığım gibi birbirlerine baktılar önce ve sonra bastılar kahkahayı. Ama resmen krize girdiler öyle böyle değil. Bir de onlar değil elbet etraftaki herkes basbayağı koyvermişti deli gibi gülüyordu. Ama ben de olsam ben de gülerdim. Yarım litre bira saçlarımdan süzülüp, makyajımın bir kısmını götürmek suretiyle elbisemden aşağı şelale misali süzülüyordu. Ve ben salak salak etrafa bakıyordum öylece. Hay Allahım ya ne geceydi. Yürüyen bira fıçısı gibiydim. Kokulu ve ıslakJ
Sonra mı ne oldu? İnandılar bana. Bir daha sakarlık yapmayacağıma değil tabii ki, sakarlık yaparım dersem yapacağıma! Bu da birşey...
 
;