Önce kocaman açıldılar, sonra şaşkınlıkla
birbirlerine doğru devrildiler, sonra kısılıp yaşlarla doldular. Ama ağlamaktan
değil gülmekten. Ne mi bunlar? Göz göz. İkisi Vedat’a ikisi kardeşim Dido’ya
ait. Benim bakışlarım ise şaşkın değil. Üzgün ve sinirli. Tamam biraz bön
bön de bakıyor olabilirim, içinde çokça
da “Ben size söylemiştim !” var. Aslında böğürerek ağlamak istiyorum. Ya Allah
aşına siz söyleyin:
“Düşerim ben burdan yapmayın etmeyin ben çıkmayım
üst kata siz beni dönüşte alırsınız “ dese zavallı bir ölümlü, siz onu yine de
zorla üst kata çıkarmak için zorlar hatta arkasından itekler misiniz?.Hele ki
bu kadar sakar olduğuma eminseniz bu kız kesin burdan yuvarlanır deyip
engellemeye bile çalışmaz mısınız? Sizin gibi duyarlı insanlar engeller tabii
ama benim ısrarcı kocam ve pek bilmiş kardeşim ikinci kata sorunsuzca
çıkabileceğime inandırmışlar kendilerini bir kere.
“Ne mi bu ikinci kat?”
Dandik bir yazlık diskonun asma katı. Şöyle “John
Malkovich Olmak” filmindeki gibi 7 buçukuncu katı olan havalı bir gece
klübünden filan bahsetmek isterdim ama bu disko bildiğin zemin katını en fazla
10 merdivenle sevimsiz asma katına bağlayan sıradan bir yazlık disko. Diskonun
sahibi akıllı abiler, merdivenlerin üzerine cayır cayır yanan etrafa
kıvılcımlar saçan sevimsiz bir yer fişeği koymanın pek havalı diskolarına daha
da bir ayrı hava katacağına karar vermiş olacaklar ki merdivenlerin ortasına
dikmişler o ucube şeyi. Abicim fişek dediğin pastada olur. Yok, pastadakinin
adı maytap mıydı? Herneyse! Ya da havaisi olur bu meretlerin, böyle havaya
filan fırlatırsın patlar, neşelendirir seni. Yer fişeği ne ya yer fişeği ne?
Neyse koymuşlar bunlar merdivenlerin tam ortasına
fişeği. İnsanlar ellerinde içkiler olmasına rağmen hoyloyloy şeklinde neşe
içerisinde geçiyorlar fişeğin yanından, ulaşıyorlar asma kata. Ben hariç bir ben
ulaşamıyorum. Yani ulaşıyorum da ulaştığımda artık aynı kişi değilim. Şöyle ki:
Bardan elimize birer 50 lik Efes alıp asma katın
yolunu tutuyoruz. Neymiş efendim bu kattan sıkılmışlarmış. Evet çünkü asma
katta kuş konduruyorlar zemin kattan farklı olarak. Neyse fişeğin önüne
geliyoruz. Siz çıkın fişek alevlerini saçmayı bitirdiğinde ben de arkanızdan
gelirim diyorum. Fakat kabul etmiyorlar. Israrla reddediyorum merdivenlerden
tırmanmayı. Ama bir şekilde ikna ediyorlar beni. Yani aslında iknadan çok
tehdit ediyorlar alçaklar. Önce Dido salına salına merdivenlerin yolunu tutuyor
ve kuğu misali fişeğin yanından süzülüp tehlikesiz olan üçüncü merdivene
ulaşıyor. Vedat önümeden geçerken başıyla beni takip et mesajı veriyor. O da
sakince üçüncü merdivene sağ salim ulaşıyor. Bana o an bir güven geliyor
yapabileceğime dair. Bir tür his bu. İçimdeki bu hisse göre hızlı davranırsam
bir an önce güvenli merdiven numara üçe ulaşırım. Birinci adımım hızlı ama yine
de merdivene sağlamca basıyor, ikinci adımım daha da hızlı ancak ayağımın
yarısı merdivende yarısı havada. Üçüncü adımsa merdiven boşluğuna takılıp fena halde
tökezliyor. Bu tökezleme sendelememe ve dengemi kaybetmeme yol açıyor doğal
olarak. E dengem kaybolunca da düşmemek için beton trabzana tutunmaya
çalışıyorum. Aslında benimki tutunma çabasından çok sarılma ya da kucaklama
çabası. Trabzanları kucaklardım kucaklamasına da elimdeki 50 lik
Efes buna müsaade etmiyor. Yavaşlatılmış görüntü aşağı yukarı şöyle.
Tökezliyorum, trabzanlara doğru bir hamle yapıyorum. Elimdeki bira bardağının
kalın tabanı beton trabzana vuruyor. Bu vuruş dengemi yeniden kazanmamı
sağlıyor ancak bardağın içindeki biranın tamamı çarpmanın etkisiyle bir kütle
misali havalanıyor ve tahmin ettiğiniz üzere başımdan aşağıya boşalıyor. Bu
olay saniyeler içerisinde gerçekleşti elbet ancak ister inanın ister inanmayın
biramın havalanışını, havada kütle halinde toplanışını ve başımdan aşağı boca
oluşunu filan hep seyrettim ben. Lakin kaçamadım. Vedat ve Dido arkalarına
döndüklerinde yerde değildim. Tehlikesiz merdiven üçteydim, ayakta!. Beni öyle
ıslak balık gibi ayakta bön bön bakarken gördüklerinde hikayenin başında
anlattığım gibi birbirlerine baktılar önce ve sonra bastılar kahkahayı. Ama
resmen krize girdiler öyle böyle değil. Bir de onlar değil elbet etraftaki
herkes basbayağı koyvermişti deli gibi gülüyordu. Ama ben de olsam ben de
gülerdim. Yarım litre bira saçlarımdan süzülüp, makyajımın bir kısmını götürmek
suretiyle elbisemden aşağı şelale misali süzülüyordu. Ve ben salak salak etrafa
bakıyordum öylece. Hay Allahım ya ne geceydi. Yürüyen bira fıçısı gibiydim.
Kokulu ve ıslakJ
Sonra mı ne oldu? İnandılar bana. Bir daha sakarlık
yapmayacağıma değil tabii ki, sakarlık yaparım dersem yapacağıma! Bu da
birşey...
0 yorum:
Yorum Gönder