7 Mart 2011 Pazartesi

MASSIVE Bİ KONSER

Şimdi anlatacağım hikayenin başkahramanlardan biri benim en yakın arkadaşlarımdan Itır , e mecburen diğeri de benim. En sevgili arkadaşımla tencere kapak gibiyiz ama en çok da olumsuz yönlerimiz birbirine benziyor. Birbirimizle pek sık dalga geçeriz aslında. Ve en sık dalga geçtiğimiz mevzular ikimizde de ortak bulunan özelliklerimizdir ironik bir şekilde. Bunların en başında da unutkanlığımız, vurduymazlığımız, dikkatsizliğimiz ve bazen aptallık derecesinde saflığımız gelir. Şimdi niye böyle bir girizgah yaptım. Çünkü yine abuk bir hikayenin kahramanları olduk beraber. Buyrun:
Ofis arkadaşlarımdan biri geldi bir gün dediki:
“Banu, al bu biletleri. Ben gidemiyorum ama bunları hakkıyla kullanacak tek kişi sensin. Git ve tadını çıkar”
Aman Allahım ya elimde hazine tutuyodum hazine. Boru mu? Çocukluğumun grubu Massive Attack için iki bilet hem deeeee sahne önü. Sahne önü dedim ya, bayağı bildiğin adamlarla birlikte şarkı söyliycez. Nasıl heyecanlıyım nasıl? Eee iyi de kimle gidicem?
“Itır gelir mi ki benimle?”
“Sanmam yavrusunu bırakıp da İstanbul’a konsere mi gider? Hem Memocan ne der?”
Hemen telefonu çeviriyorum
“Alo IT bak dinle, acayip bişey oldu? Elimde Massive Attack konserine sahne önü iki bilet var, benimleee….?
“Tamam, uçakla mı otobüsle mi gitsek?
Ahahaha lafı ağzıma tıkadı. İşte budur ya, ben bu nedenle bu kızı seviyorum en az benim kadar deliJ
Uzun lafın kısası birlikte plan yapmaya başlıyoruz. Neyle gideceğiz, kaç gün kalacağız, kimde kalacağız?
Itır’ın harika kocası da bizi destekliyor ve hemen iki uçak biletini cebimize koyuyoruz ki kimse sonradan caymasın.
Uçuş günü gelip çatıyor. Bu tatilin aynı zamanda ikimiz için de büyük önemi var. Çoluk çocuk olduktan sonra hiç yalnız tatil yapmamışız. Bu uzun zamandır yakalamak istediğimiz bi fırsat. Son yaptığımız İtalya tatili de bayağı maceralı geçmiş. Buarada ben Itır’a bu yaşayacağımız üç günün İtalya tatilinden bile daha maceralı geçeceğinin taahütünü veriyorum. “Hayatta olmaz” diyor. “Üç gün de ne yaşayabiliriz ki?”
Neyse uzatmayım, havaalanında check in sırasındayız. Tam o an işte tam o an, kadim dostumum aklına nüfus cüzdanını evde bıraktığı geliyor. Sıçtık, direk sıçtık yani bizi hayatta uçurmazlar kimliksiz.
“Salaksın kızım diyorum, tam salak ” Ama durum trajik olsa da taşak geçme fırsatını kaçırmam. Benim başıma gelseydi ağzıma sıçardı kesin.
“Tamam sus da çözüm üret diyor.“Ne bok yiycez şimdi?”
“Fotokopisiyle uçabilir miyiz ki?” “Memo’yu arayıp getirmesini ya da en azından faks filan çekmesini istesek?”
“Hayatta olmaz ”diyor.
“Niyemiş o?”
“Öldürür oğlum beni”.
“Haydaaa, sonuçta insani bi hata yapmışsın , aceleden unutmuşsun ne varki bunda?
“O insani hatadan bi kere yapmadım ben” diyor.
Meğer bunlar balayına giderken de sevimli kelebeğim nüfus cüzdanını evde unutmuş. Birileri havaalanına mı ne yetiştirmiş hatırlamıyorum tam olarak hikayeyi şimdi. Memocan köpürmüş ama neyseki bi şekilde çözülmüş. Aradan yine bi vakit geçmiş bu kez yaz tatiline gidiyolar. Tahmin edin bakalım ne olmuş? Ve Memocan’ın kırk kez hatırlatmalarına rağmen aşk böceğim yine çantasına koymayı unutmuş. Yine bi sürü mesele.
Veee bingo, bizim uçuşumuzdan önce de Memo demişki:
“Itır bak kontrol et, kimliğin paran v.s yanında mı? Daha önceki hikayeleri unutma! Bu kez geç gidiyosunuz hayatta uçamazsınız kimse de size kimlik mimlik yetiştirmez”.
“Tamam” dedim “pes yani Itır, bunca hikayeyi ben bile yaşayamazdım. Nah uçarız şimdi”.
Sonra bir plan yapmak zorunda kaldık mecburen. Nitekim hem kimliği almamız hem de Memo’ya bu durumu çaktırmamamız gerekiyor. Ay çok heyecanlı yine iki arada macera yaşıyoruz.
Itır evdeki kadını aradı, buarada Memo odasında uyuyor:
Kısık sesle:“Fatoş Hanım benim Itır. Sakın yüksek sesle konuşup benim aradığımı çaktırmayın. Birazdan Banu’nun ofisinden bir bey gelecek arabayla. Kimliğim mutfaktaki tezgahın üzerinde, kocama çaktırmadan alın onu. Gelen bey sizi cebinizden çaldıracak. Çaldırınca terasa çıkın sessizce. Kimliği sepete koyup aşağı sarkıtın. Aman gözünüzü seveyim Memo’ya çaktırmayın. Biliyorum çok saçma ama gelince anlatırım”
Buarada biz de boş durmuyoruz. Ağlak, korkmuş, ümitsiz tavşan ifadesini takınarak havaalanı polisinin yanına gidip durumumuzu anlatıyoruz. Ay ben bu iki koca tavşanı görsem kesin sorunlarını çözerim o kadar yani. Neyse polis amca hakkaten bize acıyor. T.C. kimlik nosunu bilmeyen arkadaşımın kimlik bilgilerine yine de ulaşıyor. Elimize ufak bir not kağıdı tutuştuyor. Bildiğin dandik blok not:
“Uçabilir!” İmza polis memuru bilmem ne.
“Anah bu kadar mıydı ya? Bu kadar kolay yani?
Elimizde uçabilir kağıdı, tekrar sıraya giriyoruz. Check in de işler tıkır tıkır işliyor bu kez, biz o dandik uçabilir kağıdıyla uçuyoruz. Buarada diğer tarafta macera devam ediyor. Benim iş arkadaşım sağolsun sepetten sağ salim kimliği alıyor. Fatoş Hanım’da çok başarılı ha bu ajan sahnesinde.
Ben yolculuk boyunca fırsat buldukça Itır’la dalga geçmeye devam ediyorum fırsat bu fırsat.
İstanbul’a vardığımızda hayat ne güzel de görünüyor bize. Özgürüz ya resmen, her istediğimizi yapabiliriz. Üniversitedeki kızlar grubumuzum üçüncü elemanının evinde kalıcaz. Konser saatine daha vakit var ne yapsak diye düşünürken biraz evde takılıp sonra Asmalı Mescit’e gitmeye karar veriyoruz. Şöyle yıllar sonra güzel bir restorantta karışıklı birşeyler yiycez ve İÇİCEZ. Yedik, içtik, içtik, içtik bu arada konser 9 da. Peki biz 8:30 civarında nerdeyiz? Yemek yediğimiz kafenin yakınındaki barda tekila tokuşturup gülme krizinde. Sanki Ankara’dayız anasını satıyım, yarım saatte hooopp istediğimiz en uzak noktaya gidebiliriz.
Dokuza çeyrek ya da yirmi kala taksideydik. Öyle bir trafik var ki resmen arabalar kuyruk olmuş. Yürüyüş mesafesiyle beş dakika uzaklığa dakikalarca bekliyerek ulaşıyoruz. Kafalar da çakır, pek durumun ciddiyetinin farkında değiliz aslında. Konser kaçar mı endişesi pek taşımıyoruz. Takside tıkılmaktansa inip yürümeye karar verdik. Saat 9:30 gibi kapıdaydık. Sevinçle elimi çantama attım. Eeeee cüzdanım nerde?
“Itır cüzdanım yok?”
“Çantanın içinde bi yerdedir, biletleri ver bana”
“Biletler cüzdanımın içindeydi”
“E iyi cüzdanını bul o zaman”.
Beynim zıııııızzzzzzzzzttt 3 - 4 saat önce kapıdan çıkış sahnemize dönüyor:
“Itır ben cüzdan müzdan almıycam, kesin çaldırırım ben bu salaklıkla”
“Evet alma bi de polisle molisle uğraşmayalım.”
Cüzdanımı, içi rahat bir tavırla bavulumun içine atıyorum. Hazine değerindeki biletlerimizle birlikte tabii…
Şimdi sıçtım, yok sıçmak az kalır direk boka battım. Yani konsere gidemeyecek olmayı bir kenara bırak, Itır’ın sözleriyle muhattap olmak ölümden beter. Ne yaptım ben ya. Burdan ışınlanmak istiyorum, direk böyle puf diye yokalayım. Ne güzel bi süre ben üstteydim, sürekli dalga geçiyordum şimdi Itır eline fırsat geçmişken canıma okur. Nitekim de öyle oluyor, kafamızın biraz kıyak olması nedeniyle sert çıkışlar yapmasa da ağzıma sıçıyor tabii. Hakediyorum ama az bile yaptı. Bi yandan da gülüyoruz ama harbi komik olay ya. Altı üstü bi konsere gidicez, yani normal insanlar için tamamen sıradan bir anı olarak kalacakken bizim için bi maceraya dönüşüyor. Adam gibi bi konsere bile gitmeyi beceremiyoruz iki kafadar. Neyseki elimizde tek saksı yerine iki saksı var, bi sürü salaklık yapsak da acil durumlarda kolayca pratik çözümler bulabiliyor bizim saksılar. Hemen Didem’i arıyoruz. Allahtan eve gelmiş. Fazla açıklama yapmaya vaktimiz yok. Hemen biletlerin yerini tarif ediyoruz. Sizin tanıdık taksilerden birine ver, Kuruçeşme Arena’nın kapısına getirsin. Aslında getirse bile içeri girebilir miyiz meçhul. O kadar sıra birikmiş ki kapıda, bizim içeri kapılar kapanmadan girmemiz mucize olur.
“Gel” diyorum “şu benzinlikten iki bira alalım”.
Alıp kuruluyoruz kaldırımın üstüne. Kim der bize 35 yaşında iki anne. Gençlik dönemlerimizdeki gibi. Biralarımızı yudumlarken bir yandan da taksimizi an be an takip ediyoruz. Didem benim telefonumu vermiş taksiciye. Adam sürekli beni arıyor:
“Ablacım şimdi mezarlığın ordayım trafiğe takıldım ama merak etmeyin hızlıyım yani”
“Ablacım şimdi bilmemnenin önündeyim.”
“En son “Ablacım şimdi benzinliğin önündeyim” diyor.
“Bekle orda diyorum ben sana geliyorum” artık beklemeye dayanamayarak. Itırı kaldırımda yalnız elinde birasıyla bırakırken, elimde biramla artık bir kaderi paylaştığımız taksicimin taksisine biniyorum aceleyle.
“Arenanın önünde atın beni çok teşekkürler bu arada”
“Rica ederim diyor eğlence var yani bu akşam ha?”
“Hay Allahım bi yavşak taksici eksikti”.
Atıyorum kendimi arabadan geri kalan yolu koşarak gidiyorum. Itırla koşarak kapıya varıyoruz ve tam biz içeri giriyoruz kapılar ardımızdan kapamıyor veeeeee sahne ışıkları yanıyor. Ucu ucuna nefes nefese sarılıyoruz Itır’ımla birbirimize bir ağızdan “Karmacoma jamica’ aroma” diye gözyaşları içerisinde eşlik ediyoruz sahneye.
Yok gözyaşı mözyaşı yoktu, hem ilk şarkı da Karmacoma diildi. Zaten şarkı sözlerinin çoğunu da bilmiyoduk. Ama çok massive bi konserdi ya. Ahhhhh…

0 yorum:

Yorum Gönder

 
;