Uyuklayan güzel" ufak bir nüansla benzer ismi
paylaştığı talihsiz prenses gibi sadece bir masal kahramanı değildi. O otuzlu
yaşların sonunda, son derece gerçek bir modern çağ insanıydı aynı zamanda. Daha
doğar doğmaz iyi kalpli akrabalar ona güzel dileklerini sunarken, kötü kalpli
kapitalist sistem perisi "yaşamak için değil, çalışmak için yaşa!"
dileğiyle onu sonsuz gibi görünen bir çarka mahkûm etmişti. Cuma akşamı güzel
bir plan yapabilecekken, kendini evinin salonunda, göbeğinde haftalardır
bitiremediği kitabı, bir yandan bilgisayarını başlatmak için sağ kolunu mümkün
olduğunca kanepenin sol köşesine doğru esnetir, bir yandan da sol eliyle
whatsapptan mesaj atan arkadaşının yazdıklarını görebilmek için telefonuna
uzanır buldu. Çapraz haldeyken neden bu saçma pozisyonda olduğunu düşünüyordu.
Bu kadar esneme onu biraz germişti ama olsundu flamenko hocası görse kesin
onunla gurur duyardı. Belki de sol kolunu bilgisayara uzatsa her şey onun için
daha kolay olacaktı ama Mouse’u kullanmak için sağ eline ihtiyacı vardı. O bir
sağlaktı. Tamam bazen de salaktı ama şimdi değil! Tüm bunları düşünürken
kızının tam olarak kapatamadığı televizyonun kapkara ekranındaki "sinyal
yok" yazısı sinsice ona göz kırptı. Kapatıp ekranı toptan karartmak
istedi. Keşke kumanda bedenine bu kadar uzak olmasaydı. Şu an elinde olsa
"uzaktan kumandanın adını, "uzak kumanda" olarak değiştirirdi.
Kumandanın üzerinde durduğu sehpaya koltuğunun uzaklığı gözüne bir Ankaralı
olarak, Atakule'nin Ümitköye uzaklığı kadar feci mesafeli göründü. Öyle
yorgundu ki saat on bir olmasına ve bunca uyarana rağmen yine de uyukluyordu.
Bu laneti bozabilecek tek şey yaratıcı ve özgür bir hayatın öpücüğüydü. Daha
önce bir çok kişi bu çarkı kırmayı denemiş ancak canavara yenik düşmüştü.
Bakalım bu öpücük gelip prensesi kurtarabilecek miydi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder